soru çözümleri






çalmadan oynamak deyimi


(1) çok neşeli ve keyifli olmak, çok sevinç içinde bulunmak. (2) bir işe çok hevesli görünmek, örnek: Bunu duyunca çalmadan oynamaya başladı.









Son Sorgulanan Deyimler

Deyim

Anlamı

(1) çok neşeli ve keyifli olmak, çok sevinç içinde bulunmak. (2) bir işe çok hevesli görünmek, örnek: Bunu duyunca çalmadan oynamaya başladı.

hiçbir şeyle ilgilenmemek ve hiçbir sorumluluk duygusu taşımamak, aldırışsız olmak.

argo (1) kafadan uydurmak, yalan söylemek. (2) bilmediği bir konuda bilirmiş gibi konuşmak.

"Araları bozulmak, bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır.

Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz, ona göre!

Bektaşinin birisi züğürt kalmış. Hem yaz ayı hem hava çok sıcak. Orada burada gezmekten yorgun düşmüş, aç bi aç dolaşmaktan halsiz kalmış. Tam cami yanından geçerken öğle ezanı okunmaya başlamış. Cami avlusuna girip şadırvandan suyunu içmiş. Abdest alanları görünce de "Bari ben de abdest alayım. sonra da cemaatle birlikte namaz kılar, çıkışta da mendil açarım" diye düşünmüş.

O sırada bir Rum bakkal, şadırvanda terazisinin kefelerini yıkamaktaymış. O da bunaldığı için, külahını çıkarıp yanına koymuş. Bektaşî, abdest aldıktan sonra kendi külahı yerine Rum bakkalın külahını alıp başına geçirmiş. Namaz sırasında bütün cemaat, başında Rum külahıyla namaza gelen bizim Bektaşiye bakıp durmuş.

Namazdan sonra Bektaşî herkesten önce camiden çıkıp kapı önüne mendil açmış. Cemaattekiler "Bakın şu Ruma, Müslüman olmuş, hem de güzel güzel namazını kıldı." diyip keselerinde ne var ne yok Bektaşînin mendiline dökmüşler. Bu durum Bektaşînin çok hoşuna gitse de pek bi anlam verememiş. Tam mendiline sığmayan paraları külahına doldurmak için başındaki külahı çıkarınca bir de ne görsün, Külah onun külah değil. Kendi kendine "Durum şimdi anlaşıldı. Cemaat beni Rumdan dönme Müslüman zannetti. Mangırlar bu yüzden geldi, Demek ki bazen külahları değişmek gerekiyormuş" demiş.

(1) almaya, dokunmaya kalkışmak, örnek: Ekmeğimize el uzatanı tanıyın. (2) yardım etmek. örnek: Dar günlerde dostlara el uzatmak gerekir.

ağız için, çok büyük.

(1) sıkıntı ve yorgunluk vermek. (2) acı vermek, canmı yakmak.

(birini) mecaz (1) biriyle, darılıp görüşmeyi kesmek. örnek: Çocuğu aforoz etmek doğru muydu? (2) dışlamak.

birini, sevmediği halde sever görünerek kendine bağlayıp sonra ortada bırakmak.

Delice işler yapan kimse.

argo işi sağlama almak, sonucu sağlamlaştırmak.

(1) bir kimsenin gücenikliğini, uygun sözlerle, davranışlarla gidermek, onun gönlünü yeniden hoş etmek. (2) iyi davranışlarla, kimilerini kendine bağlamak, herkese iyi davranmak, örnek: Derviş gibidir, bu dünya gönül yapmak içindir der.

Tüm Hakları Saklıdır © 2008 - 2025

Sitemizin SEO çalışması Seo Uzmanı Zeze tarafından yapılmıştır.
anlaminedir.com bir nerededir.com sitesidir.